Ey dünya, çekil yolumdan!
Bütün cazibenle, haşmetinle, nefsime hoş gelen güzelliğinle karşıma geçmiş, beni kendine çağırıyorsun. “Bana gel, bana bak, beni sev” diyorsun. Halbuki, ben ruhlar âleminden yola çıkmış, rahm-i maderden geçerek senin bağrına inmiş, oradan da bir süre oyalandıktan sonra ebed tarafına doğru gidecek olan bir yolcuyum.
Sen ise, yolumun üzerindeki bir konaklama yerisin. Bir misafirhanesin. Ama insanları oyalamak için o kadar çok çeşitli ve çok güzel oyuncakların var ki, gafil kalpler bunların gerçek ve ebedî olduğunu düşünerek bütün sevgilerini seni sevmek için kullanıyorlar. Yolculuğun diğer etaplarını unutup, senin yanında ebedî kalacaklarmış gibi yaşıyorlar. Sen de sahte bir sevgi ile onları bağrına basıyorsun.
Geçici güzelliklerinle insanları kandırdığını bilen feraset sahibi insanlar sana “yalan dünya” demişler. Geçici olduğun için de, “fani dünya” diyenler olmuş. Gerçekten de, sen de benin gibi fânisin. Yaşın milyarlara varsa da, bir gün gelecek senin de ömrün tükenecek. Seni ısıtan Güneş, tavanında nurlu bir kandil gibi parlayan Ay ve etrafında ışıldayan diğer yıldızlar ve güneşlerle birlikte birgün sen de yok olacaksın. Yani sen de benim gibi fânisin. Halbuki benim Üstâdım, “Faniyim, fani olanı istemem” diyor. Öyleyse, ben de seni istemiyorum. Ben, bütün duygularımın ebediyen tatmin olacağı ebedî bir âleme yönelmişim. Sahte sevgililerle beni oyalamaya, yolumdan eylemeye çalışma. Ey dünya, çekil yolumdan.
Ne insanlar geldi geçti üzerinden. Firavunları bağrında barındırdın. Senin haşmetli cazibene kapılarak kendilerini tek hâkim güç zannettiler. Gökyüzüne merdiven dayayıp ilâhlık iddiasında bulundular. Ama bir sineğe mağlûp olarak göçüp gittiler.
Ne sultanlar geldi geçti üzerinden. Kendilerini saltanatın cazibesine kaptırıp, misafir olduklarını unuttular. Saltanatlarının ebediyyen devam edeceğini zannettiler. Ama görüldü ki, ne sultanlar ölümsüz, ne de saltanatları ebedî imiş.
Askerlerinin çokluğuna, hazinelerinin zenginliğine, topraklarının genişliğine bakarak, “Acaba bu devlet yıkılır mı?” diye soranlar olduğu gibi “Bu dünya bir padişaha çok, iki padişaha az gelir” diyenler de oldu. Ama onlar da sonunda bir mezarlık paylarına razı olup göçüp gittiler. Geride türkülere ve ağıtlara yansıyan hüzünlü ezgiler bıraktılar. Benim gibi bir âcizin ise, geride bırakacağı hiçbir şeyi bulunmuyor. Aczimden başka sermayem yoktur.
Ey dünya, ömür sermayem çok az, yapmam gereken lüzumlu işler ise pek çoktur. Bana faydası olmayan, uzun yolculuğumda işime yaramayacak olan ve bana ayakbağı olmaktan başka bir işe yaramayan meşguliyetlerle beni oyalama.
Ey dünya, işim acele, çekil yolumdan.
ELLER ÜSTÜNDE
Hazan mevsiminde solgun bir gülün,
Bakışını gördüm dallar üstünde.
Zaman ırmağında yüzen ömrümün,
Akışını gördüm yıllar üstünde.
Nice sultanların, nice erlerin,
Dünya ikimize dar diyenlerin,
Devirlere hükmeyleyen devlerin,
Çöküşünü gördüm yollar üstünde.
Ne yiğitler verdik kara toprağa,
Kimisi paşaydı, kimisi ağa,
Sessiz gemi ile son yolculuğa,
Çıkışını gördüm, eller üstünde.